9134,68%0,25
38,60% 0,09
43,94% 0,62
4246,67% 2,73
6814,90% 2,36
Hare
İki farklı kadının saklanan gerçeği ve hayat kavgalarının, geçmişin sisli perdeleri aralandığında tarih, kadın ve erkeklerin ortak eylemlerinin bütüncül bir ürünü olarak ortaya çıkıyorken evrensel olmayı hedefliyen bu ortak toplumsal deneyimin en önemli paydaşı olan kadınların yalnızca yaşananlarla değil, geride bırakılan izleri sizlerle paylaşacağım.
İnsanın iyi veya kötü olarak vasıflandırılmasına yol açan manevi nitelikleri, huyları ve bunların etkisiyle ortaya konan iradeli davranışlar bütünü; Cumhuriyet’in kadınlara sağladığı kazanımlardan geçtiği iki farklı örnek…
Karakterinden gelen, soyadına giden yol!
1 Mayısın şiirini yazan ilk Türk kadını nam-ı diğer direnğen şaiir!
Cumhuriyet öncesi doğan bir kadın!
29 Ocak 1882 tarihinde İstanbul Şehremini’de doğan, ailesinin ona Yaşar ismini verir. Kendisinden önce doğan iki kardeşinin de ölmüş olması Yaşar adının verilmesini sağlar. Ailenin Yaşar’dan sonra dünyaya gelen iki çocuğu da ölür. Yaşar ismiyle ailenin tek çocuğu olarak hayatta kalır. Ancak hayatı oldukça zorlu geçecektir. Babası, ailesi ile ilgilenmeyen, kızının anlatımıyla “merhametsiz” biridir.
Annesi Kaya Hanım’ın ismi ise evlendiğinde eşi tarafından beğenilmeyerek “Eda” olarak değiştirilmiştir. Zor ve mutsuz bir hayat geçiren, eşi tarafından sürekli baskılanan Kaya Hanım, Yaşar henüz 6 yaşındayken verem ve bakımsızlıktan hayatını kaybeder…
Annesinin kaybıyla birlikte Yaşar’a babasının “teyze” dediği yaşlı bir kadın bakmaya başlar. 6 yaşında olan Yaşar yaşlı ve hasta olan kadına bakamaz.. Teyze diye bildiği kadın tarafından hikayeler anlatır. Teyzesi ona oyalamak için Aslı ile Kerem, Tahir ile Zühre gibi aşk hikayeleri okur.
Çocukken dinlediği bu hikayeler, Yaşar’ın şiire yönelmesinde ve hayatında etkili olur. Ama önce okumayı yazmayı öğrenmek ister. Okula yazılmak ister. Ne mümkün babası kızının okula gitmesine izin vermez.
Babasının ilgisiz kalması üzerine kendisi okula giderek kaydolur…
Babası, Yaşar’ı okula başladığı için evden kovar. Ve Yaşar okula devam edebilmek için küçük yaşta çalışmaya başlar. Evinin yanında bitkiler toplar ,topladığı bitkileri aktarlara satar. Kazandığı parayı hocalara verir.
Ancak 1 yıl okuyabilir. Aldığı eğitim ancak bu kadar…
Fakirliklerine çare olacağı düşüncesi ile babası tarafından yirmi yedi yaş büyük birisiyle evlendirilir. Eşi tarafından adı ‘’ Yaşar Nezihe’’ olur.Tıpkı annesi gibi adı değişri. Bitmeyen şiddet bu ayrılıkla son bulur .Kusur kızındadır gerekçesiyle çocuk olmuyor diyen kocası ayrılır. Yaşar Nezihe 2.evliğinden 3 çocuğu olur… Ancak bu defa da eşi tarafından çocuklarıyla terk edelir 2 çocuğu açlıktan ölür. Yaşarın babası 3.bir evlik için 2 yıl nişanlı kalmasını sağlar. 3. Eşiyle evlendiğin de eşinim 3.eşi olduğunu öğrenir baba evine geri döner.
O bir yıllık eğitimi ile Yaşar Nezihe, geçimini kazanmak için yazma bilmeyenlerin mektuplarını yazdı ve dikiş yaptı. Bu dönemde Terakki gazetesi ve Malûmât’ta sıklıkla Yaşar Nezihe adıyla şiirler yayımladı. Bazı zamanlarda da takma isimlerle şiirler yazıyor…
Ta ki; 1913 yılında ilk şiir kitabı ‘Bir Deste Menekşe’yi yayınladı ve düzenli olarak Kadınlar Dünyası dergisinde şiirlerini ve yazılarını yayımlamaya başladı. İlk kez Müslüman kadınların peçesiz fotoğraflarının yer aldığı bu yayında, Yaşar Nezihe’nin peçesiz fotoğrafı yer alır.
Yazılarında Anadolu kadınının sorunlarına ve mevcut durumuna işaret eder. İşçi haklarını savunan kadın.18 eylül 1923 de yazdığı şiirler ve yazılar ülke gündemine yön verir.
1934 yılında çıkan Soyadı Kanunu ile "Bükülmez" soyadını aldı. Karakteri soyadı olur.
Gözaltılar,tutuklanmalar…Yaşar Nezihe’nin mücadele ve hüzün ile dolu hayatı 6 Kasım 1971’de sonlanır. Tüm zorluklara, çetin yaşam koşullarına rağmen, şiirini bir hayatta kalma, direniş ve mücadele odağı kılan bu değerli şairimiz
Adı gibi CUMHURİYET!
1919'da Gazi Mustafa Kemal Atatürk'le birlikte Samsun'a çıkan, Harput valisi Ali Galipt’in oyunlarını bozan kişinin kızıdır. Millî Mücadele’nin önderi Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa tarafından 2 Kasım 1919 tarihinde Çukurova’da Kuva-yı Milliye teşkilatını kurmak üzere “Kozanoğlu Doğan” takma adıyla görevlendirilen Kemal Doğan sade kişiliğini, hareketli yapısı, pratik zekası ile dikkat çeker.
29 Ekim 1925 Cumhuriyet Bayram sabahı bir kız çocuğu Dünya’ya gelir. Asaleti soydandır denir ya, tam da öyle!
Halka mal olacak, emek dolu yılların bilgeliğin sembolüne dönecek. Siyasetin Halk için yapılmasının devamı olacak, ziraat mühendisi, öğretmen, gazeteci, yazar.
Adı ‘’Cumhuriyet Reha ’’
15 Mayıs 1950'de Ahmet İsvan ile evleniyor.
18 Nisan 1977'de İstanbul'da kurulan, amacı tüzüğünde "adil ve kalıcı bir barışın gerçekleşme koşullarının araştırılması, geliştirilmesi, savunulması ve tanıtılması" olarak belirtilmektedir. 3 Nisan 1977'de İstanbul Barosu'nda yapılan, bilim insanları, yazarlar, hukukçular, aydınlar ve sanatçılardan oluşan 100 kişinin katıldığı konferansta alınan kararla kuruluyor.
Başkanlığa emekli büyükelçi Mahmut Dikerdem seçilidi.12 Eylül Darbesi sonrası kapatılana kadar faaliyet gösterdiği alanlar; nükleer silahların yasaklanmasını savundu, Birleşmiş Milletler kararlarına ve Helsinki Nihai Senedi'ne saygı gösterilip uyulması, aynı zamanda Türkiye'nin NATO'dan çıkması için faaliyetlerde bulundu.
Barış Derneği Davası, darbe ve ardından gelen sıkıyönetim döneminin önemli davalarından biridir. Derneğin 44 yönetici tutuklandı. 43 erkek 1 kadın Cumhuriyet Reha İsvan..
Cumhuriyet Reha İsvan, 1980 askeri darbesinden sonra başlatılan ve 44 sanığın yargılandığı Barış Derneği davasının sanıklarından biriydi. Davanın tek kadın sanığıydı. Derneğin başkan yardımcısı olarak yargılandığı dava esnasında iki kere tutuklandı; toplamda 38 ay hapis yattı. Direniş ve Umudun sembolüydü.
Uzun yargılamaların sonunda çeşitli mahkûmiyetleri beraberinde getirdi. Dava iki kez Askeri Yargıtay'a gidip gelerek sonunda beraatlerle sonuçlandı. Dava, Türkiye ve Dünya kamuoyu tarafından yakın takip edildi. "Barışın yargılanması" olarak da anıldı. Dava sanıkları, davanın sürdüğü 1984 yılında Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterildi. Dava, 1991 yılında günümüzde eskimiş dosya olmasıyla, kaldırılmasına bağlı düşmesiyle sonlanmıştır.
Barışın ve barış mücadelesinin gerekliliğine mücadeleci. Solcu görüşü olarak değil, bir insan, bir kadın ve bir anne olarak. Savaşın doğaya, toprağa verdiği zararı bilen bir ziraat mühendisi olarak. Çocuklar yetiştiren bir öğretmen olarak, savaşa karşıydı. Bu nedenle, Barış Derneği yöneticisiydi.
Cumhuriyet Reha hanımı severler…
Askerlerle birlikte yaşamaya alışkın biri olarak, Metris’e girerken iki tarafını saran askerlerin, kendisini yanlış bir hareketinde gerekirse dövmek için orada bulunduğunu anlamadığını, bunu bir nevi selamlama zannettiğini söylüyor. Olup bitenlerin bir “yanlışlık” olmadığını, düşünür.
Açlık grevine girerek kendine zarar vermek istemez. Ancak, aynı fikirde olmadığı, başta onu epey yadırgayan bu kadınların hepsini sever, hepsine yardım etmeye çalışır, yaşının sağladığı bazı ayrıcalıkları onlar için kullanır ve onların da sağlıklarını korumak için elinden geleni yapar. “Kızlarım” dediği o kadınlar da, kimisi cezaevinde doğuran, kimisi başka bir cezaevinde olan kocasının ölüm haberini orada alan, kimisi anne baba ölüm haberlerini alanlara,liseli yaşında Metris’e giren o kadınlar da Reha hanımı severler…
‘’Asıl korku tutsaklıktır’’ Metris de ki kadılar Cumhuriyet Reha’yı örnek alır…
Cumhuriyet Reha İsvan, Türkiye’li barış mücadelesinin önemli bir ismiydi. İleri yaşlarında Metris Cezaevi koşullarına göğüs gerdi; ancak hiç geri adım atmadı, cezaevinde onurunu korudu, kararlılığı hiç azalmadı. Asıl korku tutsaklıktır diyen kişidir.
Korku, insanın, insanlığını tüm insancıl duyguların, tüm insani gücünü elinden alıyor.
Her iki kadınında kumaşında ki ortak özelliği; ‘’Cumhuriyet bil hassa kimsesizlerin kimsesidir’’. Atatürk’ün kadınlarımızı nasıl güzel anladığını anlatan örneklerle dolu hayatımız. Karakter konusunda çok sade bir tercihi vardır biat ! Öyle ki, hareli kumaşlardan hiç haz etmemişler.
Cumhuriyet Reha İsvan 08 Mayıs 2013 ölüm yıl dönümünde nice Cumhuriyet kadınlarını saygıyla anıyorum.
Cumhuriyet en çok biz kadınlara yakıştı.
Münevver METİN